Elbette başlıktaki "Kalem" mecaz olarak kullanılan, bir düşünürün fikirlerini ifade eden bir kelimedir. Ancak zaman kavramının her geçen gün daraldığı bir dünyada algılarımız ve ifadelerimizin 140 karaktere veya 8 saniyeye sığmaya başladığı da aşikârdır. Ben bile 36 yaşımda kaybolan şemsiyemi bulmak için bir an boş bulunup Google’a bakma ihtiyacı hissederken, en sevdiğim yazarları bile X’den takip ederken, çocuğumu bu imkânlardan uzak tutmak fikrine sıcak bakmıyorum. Bunları düşünürken ruh ve beden sağlığını korumak gibi bir görevim olduğunu da unutmuyorum.
Ben çocukluğumda bir bilgiye ulaşmak için kütüphaneye giderdim. Oradaki hatıralarımı canlandırmak için bugün bir kütüphaneye gidip kitap karıştırmak ve kokusunu içime çekmek en doğal hakkımdır. Ancak cebimdeki telefonda dünyanın bütün kütüphaneleri varken bilgiye ulaşmak için kütüphaneye gitmek neyin çabasıdır?
Özümüzü kaybediyoruz kaygısı insanın alışkın olduğu kültürün değişimi ile birlikte süregelen bir gelenektir. Kaybedilen özümüz, aklımız ya da değerlerimiz değil sadece yaşadığımız güne ait hikâyelerimizdir ki bu hikâyeler gün bittiğinde tatlı birer hatıra olarak kalmalıdır çoğu zaman.
Bilgiye ulaşmak ya da bilgiyi ulaştırabilmek için kalemden daha fazlasına ihtiyaç var. Teknolojiye karşı durmak kışın kaygan bir yokuşta aşağı doğru yürümeye benziyor. 10 yıl önce cep telefonunun yaydığı sinyallerden korunmak için telefonunu kapalı bir şekilde poşete sarıp çantasında taşıyan dostlarım, bugün öz çekim yapıp sosyal medyada paylaşıyor. Kendini wi-fi dalgalarından korumaya çalıştıkları için evine internet almayan arkadaşlarımın oturduğu sitede en azından 500 modem 24 saat aktif çalışıyor. Hatta geçenlerde Facebook üzerinden gelen mesaj ile dumura uğradım. Dedemin asker arkadaşı soyadım ve memleketimden yola çıkarak oğlu vasıtası ile dedemi tanıyıp tanımadığımı sordu. Hayatta ise görüşmek istediğini belirtti. Adam muhtemelen 88 oğlu ise en az 60 yaşında olmalı. Başka bir örnek ise kızım, okula başladığında okuma yazma öğrenmek ile ilgili en büyük motivasyonu, teyzesi ve halasının kızı ile tabletine kurulu viber üzerinden mesaj yazabilmekti. Yani 7 den 70 e ihtiyaç duyan herkes, işine yaradığı ölçüde bir şekilde teknolojiden faydalanıyor.
Görüşme yaptığımız yayınevlerinin tanıttığı ürünleri incelediğimde bazen kendimi Alice’in harikalar diyarında hissediyorum. Ders ile ilgili görevleri tamamladığında toplanan yıldızlar, 3 boyutlu animasyonlar, sanal kahramanlar ve birçok etkinlik. Bu ürünleri ne zamana kadar saklayabiliriz. Hafta sonları 9D sinema aracında eğlenen, IMAX salonlarında 3 boyutlu filim seyreden, online oynadığı oyunda Kore’en Yung, Norveç’ten Carl ile Florida’dan Jack’in köyüne saldırı yapan ve ganimet toplayan bir öğrenciyi, pazartesi sınıfa geldiğinde kitabının 73. Sayfasındaki hücre resmine bakarak işlenen derste ne kadar mutlu edebiliriz.
Bir de gelecek kaygısı sonucu sistemin yönelttiği süreçler var. Bugüne kadar sınav sürecinde çocuğunu dershaneye göndermeyen kaç kişi vardır? Dershaneler ve test sistemi çok faydalı olduğu için mi gittik akın akın dershanelere? Eğitimcilerin “Tablet sınıfa girmeli mi? Girmemeli mi?” tartışmaları bir yana, Milli eğitim Bakanlığı (MEB), ÖSYM’yi devre dışı bırakarak, üniversiteye geçişte yeni bir model üzerinde çalışıyor. Bu kapsamda sınavları da tablet bilgisayarlar üzerinden yapmayı planlıyor. Tabi bu arada ÖSYM’de boş durmuyor. ÖSYM başkanı Prof. D. Ali Demir yaptığı bir açıklamada sınavlarda sadece okumayı ölçebildiklerini, aynı zamanda dinleme ve izlemeyi de ölçmek istediklerini, YDS sınavlarında pilot uygulamaya başlayıp sınavların elektronik ortamda düzenleneceğini ve sayının her sınavda artarak devam edeceğini belirtmişti.
Bu gelişmeleri de göz önünde bulundurursak bir noktadan sonra yokuştan aşağı kaymaya başlayacağız. Şimdi karşı çıkmak yerine: ‘Süreci en iyi şekilde nasıl değerlendirebiliriz? Sorusu üzerine yoğunlaşmalıyız.
Bakalım koruma içgüdüsü ile gelecek kaygısı orta noktada buluşabilecek mi?
Hepsi bir yana aslında önemli olan kalem-kılıç ve tablet-tüfek mecazları değil, onları tutan kişinin kabiliyetlerini ve kişiliğini doğru yönlendirmek değil midir?
Çocuklarımıza ilham verebilmek dileğiyle…
Bir yorum yazın
E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır. Zorunlu alanlar * ile işaretlenmiştir. Gerekli özen gösterilmeden yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.