Stajyer deyince akla okula devam eden ya da yeni mezun olmuş gençler geliyor. Robert De Niro ve Anne Hathaway’in başrollerini paylaştığı 'Stajyer' filminde ise De Niro 70 yaşındaki bir stajyeri canlandırıyor.
Yaşı 30’a yaklaşmış bir kişi size 'Ben x şirketinde stajyerim' dese, sizinle dalga geçtiğini düşünürsünüz. Çünkü stajyerlerin henüz kariyerine başlamamış, iş hayatını tanımaya çalışan gençler olduğunu gayet iyi bilirsiniz. Öte yandan, ömrünü çalışarak geçirmiş, emekli olmuş, yaşını başını almış biri, özellikle teknolojinin hızla gelişmesi, kuşaklar arasındaki farkların giderek büyümesiyle sürekli değişen çalışma hayatına geri dönse, herhalde ortaya çok ilginç çelişkiler çıkardı.
Boşluğa düşüp stajyer oluyor
Geçen hafta vizyona giren The Intern (Stajyer) filmi de bu temayı işliyor. Robert De Niro ve Anne Hathaway’in başrollerini paylaştığı filmde De Niro 70 yaşında Ben Whittaker isminde bir stajyeri, Hathaway ise kısa sürede çok başarılı olmuş Jules Ostin isimli genç bir işkadınını canlandırıyor. Ben Whittaker, emekli olmadan önce tüm kariyeri boyunca bir telefon rehberi şirketinde çalışmış. Teknolojinin gelişmesi sonucunda Ben’in yıllarca emek verdiği telefon rehberlerinin artık üretilmemesi filmin öne çıkardığı değişimlerden biri.
The Intern - Stajyer Fragman
Emekli olduktan sonra eşini kaybeden ve boşluğa düşen Ben, Jules’ın sahibi olduğu online alışveriş sitesinin başlattığı bir sosyal sorumluluk programı olduğunu öğreniyor. Program tam Ben’e göre. Çünkü, genç stajyerlerin yanında bir de yaşlı bir stajyer aranıyor. Ben işi kapıyor ve direkt olarak Jules ile birlikte çalışmaya başlıyor.
Kuşaklar arası farklar vurgulanıyor
Filmde özellikle kuşaklar arası farklılıklara esprili bir dille atıfta bulunuluyor. Eski toprak Ben, son derece disiplinli bir şekilde işe geç kalmamak için sabahları iki alarm saati kuran, ofise mutlaka takım elbiseyle giden, haftasonları dahil hergün mutlaka traş olan biri. Kendisiyle beraber staja başlayan veya ofiste çalışanlar ise Ben’e göre çok farklılar. Mesela, herkes serbest kıyafetle işe geliyor. Teknolojiyle neredeyse hiç alakası olmayan, Facebook hesabını stajyer olduktan sonra açan Ben’in aksine, akıllı telefonları olmadan neredeyse nefes bile alamıyorlar.
Patron dışındakiler özel hayatlarına önem vererek işten erken çıkmaya önem verirken, Ben hiçbir işi olmasa bile patronu Jules’den önce kesinlikle ofisten ayrılmıyor. Ayrıca, iş beğenmemezlik de yapmıyor, boş boş oturmak yerine bir sorumluluğu olsun istiyor. Bunun için şoförlük dahil her işi yapıyor.
Günümüzün patronları, Y kuşağınının sorumluluk sahibi olmadığını, çok sık iş değiştirdiğini, bir an önce yönetici olmak istediğini ve kendisine sunulanlardan çok daha fazlasını istediğini düşünüyorlar. Bunları Y kuşağının eksileri olarak görüyorlar. Filmde de, Y kuşağının bu ‘olumsuz’ algılanan özelliklerine atıf yapılırken tecrübeden faydalanmanın önemine değiniliyor.
Kaynak: http://www.hurriyet.com.tr/ik/30219263.asp
Bu yazı Hürriyet Gazetesinde Deniz TÜRSEN tarafından kaleme alınmıştır.
Bir yorum yazın
E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır. Zorunlu alanlar * ile işaretlenmiştir. Gerekli özen gösterilmeden yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.